29 Ağustos 2009 Cumartesi

HARFLERDEN SÖZLERE, SÖZLERDEN İFADEYE GİDİŞ: ANLATMAK

Konuşuruz.

Anlatmak için.

Anlamak için.

Yani anlaşmak için.

Sözlerle.

Ya da gözlerle, dudak bükmeyle, burun kıvırmayla.

Bazen omuz silkerek, bazen başımızı sallayarak, kimileyin el pençe divan

durarak. Kimileyin kaş çatarak ya da sadece gülerek.

Susarak da konuşuruz hatta hiç kılımız kıpırdamadan da.

Biz de yazarak konuşuyoruz.

Usayken, tanık olduğu olağanüstü doğa olayını öyle anlatmış ki ben de görmek istedim hatta görür gibi oldum. Resimlere bakarak daha da perçinleşti tasavvur etmem iki ebemkuşaklı göğü.

Bursa’da hiç görmediğim bir anı izledim bir gün batımında.

Oturduğumuz yerden güneşin denizde batmasını izlemek, oradaki akşamların en keyifli anlarıdır.

Mavi deniz matlaşır, solar, grileşir, güneş yumurta sarısını andırarak usul usul denizin içine kayar, yavaşça kaybolur.

Ortalığı alın her rengine, kızılın koyusuna nar çiçeği açtırarak boyar, turuncunun en hası orada ufuk çizgisini keskin bir hatla belirler.

Solgun ve yorgun denizin üstünde olanca dinamikliği, hareketliliği, kamaştırıcılığı ve arsızlığın en güzeliyle denizin mavisini göğün mavisinden ayırır batmış güneşin renkli saçakları..

Böyle bir manzarayı yine ilk kez izlermişçesine izlediğim akşam, başımı biraz yana çevirince batan güneşin ardından tam hilal halinde yeni çıkmış ayı gördüm.

Çok zarif ve naif bir çizimmişçesine sanki bir pencereye asılmış camdan bir süs gibi alçak tepelerin hemen üzerinde gözüküyordu.

Günbatımı çoskusunu yaşayan ufka, ay, gecenin ilk habercisi olarak yerleşirken daha yukarılara çıkmasını bekledim.

Hilal şeklindeki ay, yukarılara tırmanmadı, dağın en alçak tepesinin üzerinden daha yüksek tepelere doğru farkedilmeksizin aktı, giderek yükselen birbiri ardınca dizilmiş tepe silsilelerine doğru. Bir kaç alçak tepeden sonra hepsinden daha yüksek olan tepeye doğru süzülüşünü kaçırmamak için ara sıra kızıllığın koyusuna bürünmüş gün batımından gözlerimi tepelere doğru çeviriyordum. Bir ara daha alçak tepelerin birinin üzerine ayın ucu değdi, çok değişik, az rastlanır, alışılmadık bir görüntüydü.Tepenin üzerine yerleştirilmiş hilal biçimli bir süs gibi.

Biraz sonra ayın akarak alt ucunun tepenin uç noktasına değmeklikten çıkacağını ve tepeler arasında kalan üçgen gökyüzü kesitinde olabildiğince görüneceğini düşündüm. Gözümü alamıyordum ayın akışından. Gün batımı ve ayın doğuşunu birarada izlemek senede kaç kez bulunan bir olay benim gibi apartmanlar arasındaki birkaç kulaçlık gökyüzü ile yetinenler için..Gözüm tekrar aya kaydığında ayın hala tepenin üzerinde olduğunu ve alt kısmının biraz daha kaybolduğunu farkettim.

Gözlerimi ayırmadan takip ettim.

Ay da sanki batıyordu.

Az önce deniz üzerinde batan güneşin ardından tepenin üzerinden de ay kayboluyordu.

Ay giderek tepeden aşağıya aktı, büsbütün kayboldu.

Aynı akşam güneş, sarının, turuncunun, kızılın, alın, nar çiçeğinin bin bir tonunu sunarak batmıştı az önce. Ay da onun batımın ardından kısa bir süre zarif bir hilal olarak gözükmüş, çok geçmeden de alçak bir tepenin üzerinde sessiz sedasız kaybolmuştu. Başka yerlerde gözükmekte olduğunu bildiğim için ay batmıştı diyemesem de seyrettiğim yerde o an için batmıştı.

Bir akşam üzeri güneşin de ayın da batışını izlemek ilk kez seyrinde bulunduğum bir gösteri olarak dağ ve göğün birbirine nispeti hatta şakalaşmaları gibiydi. Bir yerlede buluştular mı bilmiyorum. Karayla denizin bitiştiği yerlerde mesela.

ACEMIDEMIRCI

1 yorum:

  1. İlk yorum eşimdem.
    Aynen şu ifade ile;
    "Güneş battı ardından da ay battı demek için bir araba dolusu laf etmişin."
    O böyle dese de bu bir şakaydı.
    Babası hatırlı eserler vermiş biri olarak sadece beni bu gün biraz biraz güldürmek istemişri.
    ACEMIDEMIRCI

    YanıtlaSil

Yorum yapmak için gmail adresi gereklidir...
Yorumlar, blog yöneticisi tarafından denetlendikten sonra, uygun bulunması halinde yayınlanacaktır...
İyi paylaşımlar...

İletişim: usayken@gmail.com