28 Ocak 2010 Perşembe

Asi Dizisi 16.Bölüm Ardından

Link: Asi Dizisi-Klip-Bölüm 16

24 Ocak 2010 Pazar

20 Ocak 2010 Çarşamba

Asi Dizisi 15.Bölüm Ardından

Hepinize merhaba...



15. bölüm kapsamlı fragmanımız...

Minik bir değişiklik yaptım başında... Umarım seversiniz...


http://www.youtube.com/watch?v=q96_xOABZwY
http://en.sevenload.com/videos/hz0ldUH-Asi-Dizisi-Klip-Boeluem-15
http://www.dailymotion.com/video/xbx1dd_asi-dizisiklipbolum-15_shortfilms

Sevgilerimle...

13 Ocak 2010 Çarşamba

Asi Dizisi 14.Bölüm Ardından

Hepinize merhaba...



14. bölüm kolaj görüntülerinden oluşan 'kapsamlı' fragmanımız...


http://www.youtube.com/watch?v=DjaLjpyjwDg
http://en.sevenload.com/videos/d9ipaCv-Asi-Dizisi-Klip-Boeluem-14

Sevgilerimle...

Asi Dizisi 13.Bölüm Ardından

Hepinize Merhaba...



13. bölüm kolaj görüntülerinden oluşan 'kapsamlı' fragmanımız...


http://www.youtube.com/watch?v=9N1YfXa4S-0

http://en.sevenload.com/videos/7PlUbgt-Asi-Dizisi-Klip-Boeluem-13

Sevgilerimle...

2 Ocak 2010 Cumartesi

Yeniyıllar, yılın yenisi demekse de insanın eskimesidir aslında..

Her yeni yıl aslında eskimekte olduğumuzu anlatan sinsi bir kutlama ise eğer, işte onu doğrulayan bir eylemde bulunarak yeniyıl yazısını yeniyıldan hemen önce değil sonra yazıyorum.

Hep bilindiği gibi bir yıl 365 gün altı saatten oluşursa da, dört yılda bir o altı saatlerin uçuca eklenip yirmidört saati bulmasıyla, artık yıl halini alarak 366 gün olabiliyor . Artık yıllar, 28 günden 29 güne fırlamasıyla, memurları memnuniyetsizliğe iten güdük ay Şubat ayının şakacılığına rağmen birgün geç de olsa bitimlidir. 365 günde ya da 366 günde ama dahası yok, bitecektir illa.

Koskoca günlerin getirdikleriyle sevinerek, duygulanarak, üzülerek, sıkılarak yaşanan yılların gelişi nedense çoşkuyla karşılanır vitrinlere, camlara resimler çizilerek, sayıları yazılarak. Her yıl mutlaka çoşularak, oynayarak, dansedilerek, çığklıklar atılarak, hoplanılarak, zıplanılarak karşılanır gelen yıl.

Karşılama sadece bir saniyeliktir. Saat geceyarısı oniki olduğu andan sonraki gelen ilk saniye, yeni yıldır ve böyle bir kutlama ile bir sonrakinin karşılanacağı, kendisinin de uğurlanacağı yılı sürmeye başlar. Havai fişeklerin ışıttığı gökyüzü, sokaklarda atılan çığlıklar, televizyonda geri sayımı bitirmiş ve yeniyıl çığlığı atan spikerin sesleri arasında.

Yeniyıl benim için ışık selidir. Ağaçların gövdelerine dolanan, vitrinleri, tabelaları, mağaza kapılarını, pencereleri saran, salkım salkım sarkan küçücük , çoğu kez de renkli ampülcüklerin ışıttığı bir cümbüş ve bu cümbüşe alabildiğine bürünmüş sokaklar, caddeler, şehirler demektir.

Bu kadar görkemli olmasa da çocukluğumuzdan kalan süslemeler benim için apayrıdır. Okul pencerelerini süslemekle başladığımız, en masumane, en çocukça süsleme olan, camlara pamukla kar taneleri kondurularak, bir de kardan adam resmedilip, o yılın sayısını yazmak, kocaman bir “Hoşgeldin Yeniyıl” ibaresi eklemek benim vazgeçilmezimdir. Onu ertesi yıla saklamak imkanı yoktur. Sandıktan çıkarıp çıkarıp kullanmak olanaksızdır. Gerçekten samimi bir karşılamadır o pamuktan resmedilmiş kardanadam. Emek ister, zaman ister bu hazırlık, “ Hoş geldin” yazmak camlara, vitrinlere.

Yeniyıl ne anlam ifade etmektedir gerçekte? Olsa olsa bir takvim yılını bitirdik ve sonraki yılı görme şansına kavuştuk olmalı. Başka bir şey olabilir mi diye düşünsem de bulamıyorum.Zira ne faturalar, ne ekstreler yeniyıl filan dinlemiyor, vızır vızır gelmeye devam ediyor çünkü hayat devam ediyor, ağrıyan dişiniz yeni bir yıla girdik diye ağrımasına son vermiyor..Her şey aynen sürüyor sadece takvimler, masalarda duran almanaklar değişiyor.

Sanırım yeniyıldan çok, yeniyıl bahanesi sevilmekte. Uzunca süredir biraraya gelemeyen uzaktaki yakındaki aile bireyleri, epeydir hayat gailesi içinde fırsat ya da bütçe ayrılamamış eğlence dolu saatlere yeniyıl bahanesiyle kavuşuyor, biraraya gelebiliyorlar. Tansiyona, kolestrole, kan değerlerine hiç aldırış edilmeden rahatça yiyip içebilmek özgürlüğünün sınırsızca kendimize hak görüleceği tek gün, yeniyıl demek oluyor.

Yeniyıl, alışılagelmiş yapageldiğimiz ve artık eskimiş tüm davranış biçiminiz yapmasanız da olabilir olan tek gün. Senede bir kez hep yapılan değil de yapılmayanı yapmak, yaşayacağınız kuruyemişleri bugün yeniyıl bahanesiyle korkusuzca atıştırmak, polis kontrolüne ve trafik cezalarına aldırmadan alkollü içecekleri rahatlıkla içmekle kalmayıp bir de direksiyon başına geçerek arabaları kullanabilmek pervasızlığı da olabilmektedir yeniyıl.

Bir çocuk için yeniyıl çok özeldir. Benim çocukluğumun yeniyıllarının benim için çok özel olduğu gibi.

Büyüyünce yiten, bir daha yakalanamayan ve yakalanması artık imkansız olsa da şimdiki çocukların asla görme fırsatı bulamayacağı o tarifsiz anları da yaşamış olmanın mutluluğunu sunmuş eski yılbaşı akşamlarını anlatmak mümkün ama anlatmak resmetmek olamıyor, yaşanmışlığın hazzını tam olarak aktaramıyor.

Gelinlerin, görümcelerin, eltilerin, bacanakların, kayınbiraderlerin, yiğenlerin, kuzenlerin, çocukların, bebeklerin alabildiğine geniş bir aile oluşturduğu, şu an bizlerin çoğunun artık içinde olamadığımız ama anne ve babalarımızın içinden geldiği ve bizlere de gösterdikleri o geniş aileler, yılbaşlarında bir evde toplanır, tavuklar ya da iri bir hindi doldurularak pişirilirdi harıl harıl o özel kutlamalar için.

Mutlaka yaprak sarması olurdu yılbaşı masasında, genellikle etlisinden. Tatlılar yapılsa da, misafir olarak gelenler, ellerinde baklava ya da pasta ile gelir, tatlıya doya doya kanardı çocuklar.

Peynirli ve kıymalı börek olmazsa olmazdı yılbaşı sofrasında. Bazen ıspanaklı börekler üçüncü börek tepsisi olarak masaya getirilirdi.

Bunca yemek içmek hazımsızlık yaparsa ya, korkusuyla alınmış maden suları buzdolabında ya da evin mutfak balkonunda soğuk halde hazır beklerdi.

En irisinden washington portakallar, mandalinalar, muzlar, elmalar yıkanmış ve koca kaselere doldurulmuş olarak yemişlerden fırsat bulunup da yenilmeyi beklerdi.

O zaman içme suları, içi sırlı küplerde saklanırdı. Küplerin ağzı kapalı olurdu temiz kalabilmeleri için. Koca küp su, o gece biter, neredeyse çay yapacak su kalmazdı ertesi güne.

O zamanlar Kavacık suyu çok tercih edilirdi. Oldukça lezzetli bir suydu Kavacık. Biraz yenilen yemişler, kestane, tatlı tuzlu pastalar ve biraz da Kavacık suyunun lezzeti ile su bardakları sürekli su ile dolar, evin hanımı o gün sucu kamyonunu kaçırmayıp, balkonda sucuyu bekleyerek onun kapının zilini çalmasına bile fırsat vermeden “Sucu” diye seslenerek sucuyu çağırdığına ve su aldığına binlerce şükrederdi.

Evler genellikle sobalıydı o zamanlarda. Eğer ev sobalıysa sobanın üzerinde mutlaka kestane olurdu. Kestaneler kebap olunca saldıkları güzel kokular ile çocukların en sevdiği yemişlerden olarak kapışılırdı. Kuruyemiş tabakları karışık yemişlerle dolu olurdu.

Çocuklar en çok antepfıstığını sevdikleri için karışık yemişlerle dolu olan tabaklarda, sarı leblebi, beyaz leblebi, şekerli leblebi, tuzlu ve tuzsuz fıstık, fındık, kabak çekirdeği, ay çekirdeği, kuru üzümler kalır ama antep fıstıkları seçilerek hemencecik bitirilirdi.

Ortalık alabildiğne yemiş kabukları ile kaplanır, yeniyıla ev hayli kirlenmiş olarak girer, geç yattığı için muhtemelen uykusuz kalacak ev sahibi de hayli yorucu bir temizliğin yaşanacağı yeniyılın ilk gününe uyanırdı.

Yemek yendikten sonra oyunlar oynanırdı. O zaman televizyon yayını yoktu, televizyon yayını başladığında da yayınlar sadece birkaç saat sürerdi ve eğlence ev halkının kendi arasında gerçekleşirdi. Bu eğlencelerin başında da tombala ya da atyarışları oynamak gelirdi.

Tombalada çinko yapmak çok önemliydi.

At yarışlarının küpürleri özenle su sürülerek işleme tabi tutulur ve kaybedenler ya gelecek yılın yılbaşıkutlaması için ev sahibi olur ya da bir dahaki aile toplantısına birkaç kilo baklava almakla mükellef olurlardı.

Yılbaşı gecesinin ardından sokaklarda birkaç gün boyunca atılmış tombala kağıtları ve pulları görülürdü.

Akrabalara ait evler genellikle aynı semtte olurdu. Farklı yerlerde bulunan lojmanda oturanlar ya da biraz uzakça kalanlar için geri dönüş sorun olmazdı. Taksiler de çok uygun fiyataydı, dolmuşlar da bulunurdu kolayca. Kapkaç, trafik terörü, bugün şehrin gecelerinin barındırdığı onlarca tehlike henüz bilinmiyordu o zamanlar.

Yeniyılın ilk okul gününde, öğretmen yazı dersinde yılbaşı akşamı neler yapıldığının anlatılmasını ister, çocuklar üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri anlatırdı. Resim dersinde, yeni yıl ve eski yıl bebek ve sakallı, çuvallı ihtiyar olarak çizilirdi.

O zaman yeniyıl süslemesi pamuktan ibaretti. Vitrinleri süsleyen küçük ampüller henüz yoktu.

Vitrinlere kocaman bir kardan adam yapılırdı. Ya da yeni yılı temsil eden emekleyen bir bebek ve çuvalını yüklenerek giden bir ihtiyar olarak resmedilmiş eski yıl.

O zamanın yeni yılları yani şimdinin çoktan eskimiş gitmiş, üstüne birkaç on yılın adının değiştiği hatta milenyum olarak adlandırılan yeni bir bin yılın başlangıcının bile geldiği o eski, çocukluğumuzun yıllarını karşılamak da, uğurlamak da çok başkaydı.

Tadı damaklarda kalan yemekler eşliğinde, tamamen kendikendimizi eğlendirerek, televizyondan gelen esprilere gülerek değil de kalabalık ailenin verdiği mutlulukların göstergesi kahkahalarla şenlenerek girilen tabiri caizse ev yapımı, el yapımı yeniyılları yaşamış olmanın nasıl bir ayrıcalık olduğunu, yozlaşmadan arınmış nasıl safiyane eğlenceler olduğunu bilmenin mutluluğunu fazlasıyla yaşıyorum.

Bugün, o günlerin güzelliğinin, o gün lerde olmadığım kadar farkındayım.

Bir yeniyıla girmek, bir önceki yıla ait her günü kapsayan onca anın geride bırakılarak, bir yılın daha sağ salimen yaşanılıp, tüketilmesi ve yeni bir basamağa adım atılıp orada 365 gün durulacağı anlamına gelmez mi?

Bastığımız basamağın sağlam, dayanıklı, yorucu olmayan, keyifli, seyirli, rahat ve sonraki basamaklara kolayca çıkılır olması dileklerimle..

ACEMIDEMIRCI